Manhattan‘da 1932 yılında kapılarını açan Radio City Müzik Salonu, açıldığı zamanda boş haliyle bile olağanüstü güzellik barındırdığı söylenen, Rockefeller Merkezi‘nin bir parçası ve 80 yıldan fazla süre boyunca dünyanın en geniş iç alanına sahip tiyatrosu konumunu koruyan bir şaheserdir.
Art Deko tasarımı iç mekanları ve makine vari sahnesi ile modern eğlence merkezi anlayışına yeni bir boyut getiren Radio City sahnesinin etkileri hala daha benzer mekanlarda görülmekte ve hissedilmektedir. Peki böyle devrimsel bir yapının geçmişi nereye dayanmakta?
Yapının tarihi 1928 yılına John D. Rockefeller Jr.‘in Metropolitan Opera‘sına yeni bir opera binası inşa etmek istemesine dayanıyor. 1920’lerde ki ekonomik krizin etkisi ile kendini bu konuda görevli hisseden Rockefeller ekim ayında Midtown Manhattan’dan bir parsel kiralamak için Columbia Üniversitesi ile anlaşma yapar fakat Opera Komitesindeki anlaşmazlıklar ve borsanın 1929’da çökmesi nedenleriyle proje rafa kaldırılıyor. Bu uzun vadeli kiralama Rockefeller’i yıllık 3.3 milyon dolar zarara uğratmıştır. Rockefeller ise bu zararı reddetmiş ve bu alanı 30’ların başındaki iş dünyasının şatafatını aktarması amacıyla elinde tutmuştur.
New York’un dokusuna katılacak, adeta Özgürlük Anıtı’nı yeniden oluştururmuşcasına umut ve iyimserlik aşılayan ve ekonomik bunalımın kasvetinden arındıran bir yapı oluşturmak istemiştir.
Bu isteğine yanıt verecek bir kiracı arama yoluna koyulan Rockefeller Radio Corporation ile anlaşma sağladı. 1930 da yapılan anlaşmadan sonra dönemin önemli bir radyo yıldızı olan, S.L. Rothafel ile anlaşıldı. NBC‘den ve Roxy Tiyatrosundan ayrılan Rothafel, Rockefeller Merkezin’de kurulacak olan tiyatronun başına getirildi. Bunlar gerçekleşirken tiyatronun içini tasarlaması için Rockefeller, önceden Manhattan’daki evinin odalarını tasarlayan Donald Deskey ile anlaşmıştır.
Deskey, tasarımın zamandan bağımsız olması gerektiğini ifade eden Bauhaus ilkelerinin bir savunucusu ve ileri görüşlü biriydi. Rockefeller Merkezi’ne tam anlamıyla uyum sağlayan bu düşünce yapısı Radio City Salonu ile ilgili yazılan bir kitapta şöyle aktarılıyor:
“İnsanlığın gelişimi, onun sanat bilim ve endüstride yüzyıllık başarı göstermesi sayesinde oluştu.”
Bina fazla ve abartılı süslemelerden uzak yolunu modern tasarımlar ve planlı kısıtlamalar ile çizmiştir.
30’lar için görülmemiş şeylerden olan bu tasarımı Deskey tasarladığı 30’dan fazla bölüme aktarmıştır. Yapının tasarımında altın ve mermerin yanında endüstriyel bakalit ve alüminyum kullanmış ve Art Deko’nun şatafatını abartılı süslemelere ihtiyaç duymadan sınırlayıcı ögeler üzerinden aktarmıştır. Tasarımda kırmızı ve altın renkten sıkça yararlanan Deskey, Radio City Müzik salonunda dönemin egzotik tiyatro yapısını yıkmış ve yapıyı adeta bir otel gibi işleve yöneltmiştir.
Akustik üzerine de o dönem için yapılan en güzel örneklerden birini ortaya koymuş ve teknoloji ile mimarlığı birleştirmiş yan kısımdaki altın tabakaların içine hoparlörler gömdürmüş ve diğer bölümlerde kullanılan alçının ise gürültüyü emmesini sağlamıştır. Günümüzde bile yeni yeni yakalanabilen bu yapım duyum zevkinin o dönemlerin şartlarını zorlayarak yakalamıştır. Sahnede sahnenin alçalıp yükselebilmesi ve perdenin kendiliğinden açılıp kapanabilmesi adına motorlar kullanılmıştır.
27 Aralık 1932’de açılan yapı, açılış programının ardından eleştirmen ve katılımcılardan tam not almış 28 Aralık sabahı New York Tribune’da yayınlanan bir makalede, “Dün akşamki etkinlikte en az önemli olan şey şovun kendisiydi. Yeni Müzik Salonunda sanatçıya ihtiyaç duyulmuyor; güzelliği ve konforu en çılgın oyuncuları bile memnun etmek için yeterli.”
Yıllar geçtikçe önemi ve kullanımı artan yapı bugüne kadar 300 milyondan fazla kişiye gösterilerinin, performanslarının ve etkinliklerinin tadına baktırmıştır. En önemli sanatçıları konuk eden yapı Rockefeller Grubunun ilgisi ve koruması sayesinde bir çoğu yapının aksine orijinal formundan uzaklaşmamıştır.
İlk adımdan itibaren kendi büyülü dünyasını yaşatan yapı sizi içine sürüklemekte ve size her detayı görmek konusunda meydan okumaktadır. Tarihte yeri büyük olan bu devrimsel tiyatroda en az dikkat çeken şey ironik bir şekilde gösterinin kendisi olmuş binanın etkisi yıllarca dillerden düşmemiştir.
Siz neler düşünüyorsunuz? Sizce en sevilen aktörler, imza sesler ve etkileyici etkinlikler,”Radio City Müzik Salonu”nun gölgesinde kalmış ve kalıyor mu?
Bir diğer tiyatro salonu incelememiz olan Solìs Tiyatrosu incelememizi de inceleyebilirsiniz..
Düşüncelerinizi bizimle paylaşabilir ve bültenimize abone olmayı unutmayın..
Mimar: Edward Durell Stone & Donald Deskey
Yıl: 1932
Yer: Manhattan, New York, ABD
Bu paha biçilmez yapıtlar hakkında bizi bilgilendirdiğiniz için teşekkür ederim. Başarılarınızın devamını dilerim.
İyi dilekleriniz için çok teşekkür ederiz. Bu ve bundan daha güzel yeni yazılarımız için her iki günde bir 13.15’de sizi tekrardan bekliyoruz..
Oldukça ilginç! Böylesine kısıtlı imkanlara rağmen üst düzeyde bir mimari oluşturulması epey ilgimi çekti ve keyiflendirdi. Ayrıca estetik güzellik olarak da hem abartısız olup doğal bir güzelliğe sahip olması hem de içinde bulunduğu zaman dilimine göre sanki çok daha ilerideymiş gibi modern görüntüsü beni şaşırtma nedenlerinden birisi oldu. Ayrıca bu zamana kadar birçok etkinliğe ve performansa ev sahipliği yapması da ne kadar değerli bir yapıt olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Böyle geçmişi daha eskiye dayanan mimariler ilgimi çekiyor. Bu tür güzel tanıtım yazılarının devamının gelmesini merakla bekliyorum.
Güzel yorumunuz ve düşünceleriniz için çok teşekkür ederiz. Adeta yazıyı yazarken hissettiklerimi özetlemişsiniz. Yapıldığı dönemin şartları ve alan sahibinin zarara uğramamak için sıkıştırması içinde bile böylesine bir güzel yapıyı ortaya çıkarmak hiç kolay değil. Salonun çoğu zaman içinde sergilenen gösteriden daha fazla dikkat çekmesi aslında bize bu salonun tarihinin başlangıcından beri böyle olduğunun canlı bir örneği. Diğer yazılarımızdan biri olan Solis Tiyatrosu yazımızı da okumanızı tavsiye ediyoruz. Yeni yazılarımız için takipte kalmayı unutmayın.
Tam anlamıyla harika bir yazı.Okurken kendimi o yapıtların bulunduğu yerde gibi hissettim. İlk defa böyle yazılar dikkatimi çekiyor ama sayenizde son olmayacak. Bir sonraki yazıları sabırsızlıkla bekliyorum.
İlginiz bizi heyecanlandırdı, çok teşekkür ederiz güzel yorumunuz için. Yapının ilk açıldığı zamandan beri farklı bir albenisi var ve bu zaman zaman ilginin gösterilerden yapının detaylarına kaymasına sebep olmuş..